4483 İFADE METNİ
03.04.2019 tarihinde görev yerinde bulunmadığım doğrudur. Sendikalar tarafından alınan karar ile 03/04/2019 tarihinde iş bırakma eylemi düzenlenmiştir. Bu eyleme katılma sebebim, kamuoyunda da bilindiği ve Türk Sağlık Sen, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Birlik Dayanışma Sendikası, AHESEN, Genel Sağlık-İş Sendikası gibi sivil toplum kuruluşlarının destek verdiği üzere; SAĞLIKTA CİNNET boyutuna ulaşan SAĞLIKTA ŞİDDET ile mücadele konusunda yeterli ve gerekli adımların atılmamış olması ve her geçen gün şiddet olaylarının artmasıdır. Sendikalar ve AHEF tarafından, 29/03/2019 tarihinde İzmir Bornova Yunus Emre 29 nolu Aile Sağlığı Merkezinde görev yapan sağlık çalışanlarına eli sopalı organize TERÖRİST GRUBUNUN (Sayın Cumhurbaşkanımızın sağlık çalışanlarına el kaldıranlara yönelik aynen ifadesidir) saldırı düzenlenmesi üzerine, sağlıkta şiddetin son bulması adına, ülke genelinde üretimden gelen gücümüzün gösterilmesi için sağlık kurum ve kuruluşlarında (Acil servisler, yoğun bakım üniteleri ve ameliyathaneler hariç) 03/04/2019 tarihinde 1 (bir) günlük iş bırakma kararı alınmıştır. Söz konusu sendikal faaliyetlere katılmam nedeniyle hakkımda 4483 kapsamında soruşturma yürütülmesi ile ilerleyen tarihlerde aynı veya benzer konularda sendikaların ve meslek örgütünün alacağı faaliyetlere katılmamı, iş güvencemi tehlikeye atacağı için zorlaşacak, belki de imkansızlaşacaktır. Bu hali ile idarenin işlemi SENDİKAL HAKKA MÜDAHALE niteliğinde bir işlem olarak görülmektedir. İdarenin sendikal hakka müdahalesi, Anayasa’nın 13. ve 51. Maddelerinin açıkça ihlali anlamına gelecektir. 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin yargılanması hakkında Kanun kapsamında bir soruşturmanın Sendikal hak kapsamında alınan iş bırakma kararına uyan sağlık çalışanlarına yönelik yürütülmesi, telafisi imkansız zararlar doğurması kuvvetle muhtemel bir idari işlemdir. Bununla birlikte, Ülkemizin taraf olduğu Uluslar arası sözleşme hükümlerine ve Anayasamıza da aykırı olduğu açıktır. Bilindiği üzere Anayasa'da yapılan düzenlemeler ile kamu görevlilerine sendika hakkı açıkça tanınmış, daha sonra yapılan bir değişiklik ile de Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrasına, 22.05.2004 tarih ve 5170 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5170 sayılı yasanın 7. maddesi ile eklenen son cümle uyarınca "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükümleri ile Uluslararası Sözleşmeler iç hukukumuzun bir parçası haline getirilmiştir. Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca iç hukukumuzun bir parçası haline gelen ve bir uyuşmazlık olması halinde yasalardan önce uygulanacak olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin örgütlenme özgürlüğü ve sendikal haklara ilişkin hükümler içerdiği bilinmektedir. Sendikalar eylem kararlarını , Uluslararası Sözleşmelerden ve Uluslararası Sözleşmeleri iç hukukumuzun bir parçası haline getiren 1982 Anayasası'nın "Milletlerarası Antlaşmaları Uygun Bulma" başlıklı 90. maddesinde yer alan hükümlerden almaktadır. Yargı kararları da bu 1982 Anayasası'nın ''Milletlerarası Antlaşmaları Uygun Bulma'' başlıklı 90. maddesinde yer alan hükümlere dayanarak sendikal faaliyet ve eyleme ceza verilemeyeceğine hükmetmektedirler. Yukarıda anılan sözleşme hükümleri ve Kanunlar çerçevesinde, olası yargılama süreçleri, yargı masrafları, yaşayacağım motivasyon kaybı, Ülkemizin Uluslar arası alanda itibar kaybı, kamuoyu nezdinde olayın vehametinin yaratacağı etki de göz önünde bulundurularak , sendikal hakkı kısıtlayıcı söz konusu talihsiz soruşturmanın sonlandırılmasını talep ediyorum. İfadem bundan ibarettir.